29 Eylül 2013 Pazar

Hz.Yezdan kimdir? nedir? ne değildir?

Biz bas bas bağırıyoruz,dinler "olağanüstü","doğaüstü","akıl almayacak" şeyler değildir diye.Bize kafir diyorlar,maymuncu diyorlar.

Ancak işin aslı öyle değil,ben ne evrim teorisine körü körüne inanıyorum,hatta hiç inanmıyorum,ne de dinlere körü körüne inanıyorum.

Günümüzde "deist" olarak etiketlenen insanların içerisindeyim sanırım ancak bu beni rahatsız ediyor çünkü,deist dediğimiz vakit belli bir töresi,geleneği,göreneği olmayan bir insan gibi geliyor kulağa.

Ben ise daha çok "Eski Türk" diye geçen İslamiyet öncesi Türk geleneklerine,törelerine saygı duyuyorum ve önem veriyorum.Ve oradaki din anlayışında bile bir yaratıcının olduğu biliniyor.Ben de zaten bu kadar muazzam bir sistemin kendiliğinden oluşamayacağını düşünüyorum ve Gök Tanrı'ya inanmak istiyorum.



Fakat islamiyet sonrası o kadar asimile olmuşuz ki,biz İslamiyet'ten önce bile dünyaya TANRI inancını yaymaya başlamış bir toplum olmamıza rağmen sanki TANRI'yı Araplardan öğrenmişiz gibi bir izlenim ortaya çıkıyor.

İnsanlarımız bilmiyor ki M.S 78 yılında Erke Han adında bir hakan bütün Asya'ya(doğuya veya o zaman için bilinen bütün dünyaya) Tengri inancını yaydı.

İlgilenenler şu bağlantıdan uzun uzun okuyabilir : http://turukbil.blogspot.com/2011/01/turklerin-ve-buyuk-bozkrn-kadim-tarihi_16.html

Yazıyı uzatmamak için Erke Han mevzusuna fazla girmeyeceğim ama demek o ki,Türkler,Araplardan önce kafir değillerdi,veya sanata,güzel ahlaka önem vermeyip sadece at üstünde savaşan bir toplum değillerdi.Bunu bilsek yeter bize.Ve bunun kaynakları var.

Bazı arkadaşlar "Türkler tek tanrıya inanmıyordu yea,bir sürü tanrıları vardı,yer tanrısı,gök tanrısı gibi" diyor.Onlara da cevabım,elbette bir mitoloji var idi.Ancak bu mitoloji toplumun din anlayışı içerisine Yunanlarda veya İskandinavlarda olduğu gibi girmiyordu.

Örnek verecek olursak bir Türk havalar fazla soğuduğu zaman hava tanrısından yardım istemiyordu,veya toprak bereketini yitirdiğinde yeryüzü tanrısından yardım istemiyordu.Yardım istediği yegane güç Tengri idi.

Türk mitolojisindeki "tanrı" adı altında geçen zatları,şeyleri meleklere benzetebiliriz İslamiyet'teki.Yani eğer ALLAH'ın herşeye gücü yetiyorsa ve yegane yaratıcı o ise,neden ölüm meleği "azrail",peygamberler ile iletişim kurma meleği "cebrail" veya kıyamet günü tek görevi sur'a üfleyip ölüleri uyandırmak olan "israfil" gibi melekler vardır?

Dolayısıyla insan beyni ile tasarlanmış,kapasitesi insanın hayal gücü ile doğru orantılı olan her inanışta dengesizlikler ve kendiyle çelişmeler vardır.

Şimdi Allah'tan bahsetmişken,Hz.Yezdan'a da giriş yapabiliriz.

Bazı arkadaşlar şuan bilinmeyen bir zat'tan,sahabeden veya bir peygamberden bahsedeceğimi düşünüyor olabilir.Ancak Hz.Yezdan bir insan değil,Hz.Yezdan Osmanlı'da zaman zaman ALLAH kelimesi yerine kullanılan bir kelime.Ancak Allah'ın 99 ismi varken,Hz.Yezdan'a bu kadar takılmamdaki sebep şu :

http://www.turkcebilgi.com adlı siteden almış olduğum bu ekran görüntüsünden görüleceği üzere yezdan kelimesinin İLK anlamı zerdüştlerin iyilik tanrısı.

Peki bilader zerdüşt dediğin adam kimdir necidir ? Bilenler vardır ancak özet geçmek gerekirse dünyanın en eski dinlerinden biri olan zerdüştlük kısaca "ateşe tapmak" olarak anlatılabilir.Semavi dinler öncesi İran ve çevresindeki toplulukların inandığı bir din,ayrıca çıkış yeri Hindistan.

Yani yeri geldiğinde file,ineğe tapan insanların ortaya çıkarttığı "ateşe tapma" odaklı bir dinin iyilik tanrısının adı olan Yezdan,Osmanlı'da ALLAH kelimesi yerine kullanılıyor.Nerede kullanılıyor bilader derseniz buyrun dinleyelim :


 "GAFİL NE BİLİR" adlı bir Mehter Marşı'nda son dizelerde "Kur'an da zafer vaadediyor,Hazreti Yezdan !" olarak geçiyor yezdan kelimesi.

Peki zerdüştlerin iyilik tanrısı,Kuran'da nasıl zafer vaadedebiliyor ?

Herşey insanda bitiyor,mitolojiler,inanışlar,gelenekler,içgüdüler,korkular sonucu ortaya çıkan dinler yüzünden insanlar ırkların ayırdığı yetmezmiş gibi bir de bu yüzden birbirinden ayrılıyor.Hatta kendi içinde bile mezhep mezhep bölünüyor.

Benim atalarımı kılıçtan geçirerek zorla "ateşe tapanların" Yezdan'ına taptırdılar.Onun yolunda savaştırdılar.Daha fazla savaştıramazlar.Bundan sonra yaşarsak kendimiz için,Türk için,Tengri için yaşayacağız.

Çünkü Tengri inancında,yaratıcıya esir olmak,yaratıcıya körü körüne tapmak,yaratıcının söylediğinin dışına çıkmama gibi bir olay söz konusu değil.

Tengri inancında,yaratıcı ile ortaklık,yaratıcıya emir verebilme,yaratıcıdan sadece zor zamanında yardım isteme(-ki bu içgüdüsel bir olgudur önüne geçemezsiniz) söz konusudur.

Kendi yarattığı şeytan,kendisine secde etmedi diye bir çocuk gibi ağlayıp sızlayan YEZDAN,koskoca TÜRK'ün kendisine secde ettiğini,kendi ismini dünyaya tanıttığını,kendi ismi için cenk ettiğini görebilseydi çoktan ağlamayı bırakırdı.

Bilgilendirme: Toplumları etkilemiş,güzel ahlakı öğretmiş,ilim ve fenne önem vermiş İslamiyet gibi harikulade bir dine karşı hakaret yoktur,insanların inandığı değerlere saygısızlık yapılmamıştır.Sadece etimolojik bir araştırmadır.Herkesin inancı kendinedir,ateizm propagandası veya Tengricilik misyonerliği yapılmamıştır.
Kısacası "no offence intended"



20 Eylül 2013 Cuma

Eleanor Rigby mi? Yoksa...

"All the lonely people" olarak da bilinen bu parçada adı geçen Eleanor Rigby'yi çoğumuz tanımıyoruz.Çünkü ilk bakışta tamamen yabancı bir isim gibi duruyor üstelik yabancı bir gruptan dinlediğimiz bir şarkının içinde bir Türk'ün veya Anadolu insanının isminin geçeceği,aklımızın ucundan geçmiyor.

Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil...

Birileri istemediği için  veya "söz uçar yazı kalır" lafını kaale almayıp bir kenara birşeyler yazamadığımız için çoğu değerimizi,hikayemizi,efsanemizi kaybettik,kaybediyoruz.

Anadolu kelimesi neden ana-dolu ? Bu konuda şahsen ben ilkokul yıllarımda çeşitli hikayeler duymuştum.Ancak Beatles gibi dünyaca ünlü İngiliz grubun bu hikayelerden birinin kahramanı olan bir kadının ismi üzerine şarkı yapmış olabileceği aklıma gelmemişti.

Yazının bu kısmında biraz kafa karışıklığı yaşıyor olsanız bile olayı az çok anlamış olmalısınız.

Bahsettiğim Anadolu hikayelerinden biri şöyledir :

Malazgirt Savaşı sırasında neredeyse susuzluktan şehit düşecek askerler,umutsuzca cepheye ilerlerken karşılarında yaşlı bir kadın görürler.Bu yaşlı kadının burada ne işi olduğuna akıl sır erdiremezler ancak kadın onlara ayran vermek istemektedir.Sıcaktan kavrulan askerler teyzenin bakracından bardak bardak ayran içmeye başlarlar.Yaşlı kadın askerlerden birine bardağı dolu olduğu halde bir daha ayran doldurmaya çalışınca asker :"Ana! Dolu ana dolu!" der.O günden sonra bu topraklara Anadolu denir.

Şimdi bu kadın kim ? Asıl konu o.

Bu kadın tabii ki Eleanor Rigby.Ancak bu ablamız Liverpool sokaklarından veya Anfield tribünlerinden kalkıp Muş'a kadar gelmedi.Çünkü ablanın adı Eleanor Rigby değil,Elanur Rigbi.

Elanur Rigbi,İran'ın Rigb şehrinde(bugünkü Kermanşah) M.S 1026 yılında dünyaya gelmiş.Dönemin tanınmış şeyhlerinden biri olan Nehahi Reft'in kızı olan Elanur 1047 yılında 21 yaşındayken gönlünü o dönem İran'da yaşayan Kaşgarlı Mahmud'a kaptırmış.Ancak babası bu birlikteliğe karşı çıktığı için kendisini çöllere vuran Elanur hayatının geri kalanını gerçek aşkı bulmaya adamış ve kendini islam felsefesine vermiş.

Bunun dışında birçok efsaneye konu olan Elanur Rigbi'nin hayatını okuyup çok etkilenen Paul McCartney Elanur Rigbi adını anglosaksonlaştırmış ve Eleanor Rigby'ye çevirmiştir.

Ayrıca ilk Türkçe sözlüğü yani Divan-i Lügat-it Türk'ü yazmış Kaşgarlı Mahmud gibi bir tarihsel kişiliğin gençliğinde aşık olduğu kadını bilmiyor oluşumuz onu da geçtim yaşadığımız coğrafyaya adını veren hikayenin ana karakterinin adını bilmiyor oluşumuz ve bütün bunların üzerine bunları araştırıp,öğrenip,etkilenip kendi kültürüne çevirip bütün dünyaya satanların İngiliz oluşu çok acı verici.

Biz hala "düm tek tek" !

BİLGİLENDİRME  
İnternet üzerinde Elanur Rigbi hakkında 2 adet görsel bulunmakta ve bunlar da bağlantıdaki entry'de : 
Ve Elanur Rigbi hakkında yazılmış bu yazıdan önceki tek yazı bu bağlantıda: 
http://copkusagi.blogspot.com/2005/02/elanur-rigbi-hayat-ve-eseri.html


12 Eylül 2013 Perşembe

HEPAR neden Hepar ?

Öncelikle yazıya Yunan mitolojisinden bir efsane ile giriş yapalım.Çünkü konumuz ile birebir ilgili bir efsane.

Prometheus bir titan,yani mitolojiye göre Olympos tanrılarından önce dünyayı yöneten varlıklar.Olympos Tanrıları tabiri caizse "dağdan gelip bağdakini kovunca"yani titanların elinde hakimiyeti alınca,titanlar isyan etmeye başladı.Titanların isyanı sırasında başkaldırmayan ve isyan etmeyen bir titan yani bizim eleman Prometheus,Zeus'un gözüne girdi ve Olympos'taki ölümsüzlerin arasına alındı.Ancak Prometheus Zeus ve arkadaşlarına karşı kin besliyordu.Dedelerinin intikamını almak için kendi gözyaşıyla yoğurduğu balçıktan ilk insanı yarattı.Sonra onun acizliğine acıyarak, Hephahistos(Ateş Tanrısı) alevler saçan ocağından bir kıvılcım çaldı ve insanlara armağan etti.Bunun için Tanrı Zeus tarafından Kafkas Dağı'nda zincire vurulmuş ve Prometheus Desmotes (zincire vurulmuş Prometheus) adıyla anılmıştır.Prometheus zincire vurulmuşken,tanrılarca görevlendirilen bir kartal sürekli olarak, her gece yeniden oluşan karaciğerini kemirmektedir.



Şimdi logodaki kartalın sırrını çözdük.

"Peki logodaki kartalı çözdük de HEPAR ne ayak usta ?" dediğinizi duyar gibiyim.Sakin olun işte geliyor :

http://tr.wikipedia.org/wiki/Hepar_(organ)

Yukarıdaki link sizi bir Vikipedi sayfasına yönlendiriyor,bilin bakalım Hepar adındaki organımız hangi organ?

Tabi ki karaciğer ! Başdöndürücü değil mi ?

Logoya dikkatli baktığımızda kartalın saldırıya geçmiş gibi durduğunu ve hedefinin HEPAR yazısı olduğunu görüyoruz.Bu da Prometheus'un karaciğerini kemiren kartalı akıllara getiriyor.

Partinin tam ismi,Hak ve Eşitlik Partisi.Pek tabi bu partinin kısaltması HEP,HAVEP,HEAP falan olabilirdi.Ancak parti kurucusu Osman Pamukoğlu'nun HEPAR ismini kullanmasında bir ilginçlik var.

Amblemin anlamını bir de Pamukoğlu'ndan dinleyelim :

Yorumlamak size kalmış ancak benim şahsi yorumum şu yönde; kartal Tanrı tarafından görevlendirilmiş bir ceza verme aracı ise kartal gayet tabii Türk halkını temsil ediyor ve önümüzde yiyeceğimiz çok karaciğer var.